Uçuşa Yasak: Versiyon 2.0 – Güney Öztürk

Daha iki hafta önce Erdoğan net bir mesaj verdi: 
“Suriye’yi hedef alan herkes, Türkiye’yi karşında görecektir.” 

İsrail bu sözleri duydu. İlk hedef: Suriye’nin Humus ilindeki T4 Hava Üssü’ydü. 

Türkiye, bu üssün altyapı unsurlarını modernize ediyor; ileride ortak kullanım için hazırlık yapıyordu. Bombardımanda altyapı üstyapı falan kalmadı.  

★★★

Çok geçmedi İsrail savaş uçaklarıyla ikinci bir cevap daha verdi. 
1, 2 ve 3 Mayıs tarihlerinde Şara’nın Sarayı’nın 200 metre yanı da dahil Suriye’nin dört bir yanına bomba yağdırdı. 
Ama işin daha tehlikeli tarafı, attığı bombadan çok, verdiği mesajdı. 

Arap medyasına göre İsrail, ABD’ye bir uyarı gönderdi: 

Türk uçakları, bizim hava operasyonlarımız sırasında Suriye hava sahasına girerse, vururuz.” 
Ve Tel Aviv bu tehdidi yalnızca Ankara’ya değil, Washington’a da iletti. 
Yani: “Bize engel olmayın. Türkiye’yi siz durdurun.” 

★★★  

Bu tablo çok tanıdık. Tarih: 1991. Yer: Kuzey Irak. 

Türkiye, Çekiç Güç operasyonlarına ev sahipliği yaparken ABD öncülüğünde bir uçuşa yasak bölge ilan edildi. 
Amaç neydi? Saddam’ı güya engellemekti. 

Sonuç? Kürt gruplar (Barzani-Talabani) bölgeyi fiilen ele geçirdi. 

Zamanla yönetim, silahlı güç, dış ilişkiler kuruldu. Bugün IKBY (Kuzey Irak Kürt Yönetimi) dediğimiz özerk yapının temelleri o “uçulmaz” bölge sayesinde atıldı. 

★★★  

Bugün benzer bir senaryo, bu kez Suriye semalarında oynanıyor. 
İsrail, “Dürzileri koruyorum” bahanesiyle Suriye’yi bombalıyor.  
Ama asıl derdi o değil. Asıl derdi hava üstünlüğü. 
Parlamentosunda “Suriyeli Kürtler bizim dostumuz, onlara yardım edeceğiz” diye bas bas bağıran Netanyahu efendi şimdi “Bu hava sahasında benden başka kimse uçmayacak” diyerek Türkiye’yi buradan kovmaya çalışıyor. 

Ve bu dışlamayı, tıpkı 90’larda olduğu gibi, Amerikan onayıyla perçinlemek istiyor. 

Peki kankası Trump ya onun bu talebine “evet” derse? 

★★★   

Türkiye, sınırın hemen ötesindeki hava sahasına giremeyecek. 

Terörist PYD/YPG, bu hava güvenliği sayesinde rahat nefes alacak. 

Ve tıpkı Kuzey Irak’ta olduğu gibi, fiilî bir yapı hızla devletleşme sürecine girecek. 

Anayasa yazılmış, bayrak belirlenmiş, müttefikler hazır zaten. (Nevruz’da Kürt-İsrail bayrakları meydanlarda yan yanaydı.) 

“Suriye’ye dokunan bizi karşısında bulur” sözünün altı boş bırakılırsa, o sözün altında önce Türkiye kalır. 

★★★ 

Gökyüzünden sınır çizmeye kalkan soykırımcı Netanyahu’ya da bir çift lafım var:   

Suriye semaları senin malın değil!  

Kendini Orta Doğu’nun trafik polisi sanırsın ama gittiğin rota tek yön değil. 

Kimle ne plan yaparsan yap; Türkler bu coğrafyanın yabancısı değil! (Sahibi!)  

Türk halkının aynı filmi Suriye’de izlemeye tahammülü yok! 

Ama görünen o ki Ankara; izlediği politikayla gala davetiyelerini hazırlıyor bile. 

16 yıla iki can bir yumruk

İki çocuğuna ateş etti.  Baktı ki ölmemişler, aldı bıçağı eline – deşerek öldürdü.

Adam 16 yıl yattı.   

Çıktı.  

Geldi İstanbul’a… 

Özgür Özel’e yumruğu indirdi.

O hınçla ‘telef’ de edebilirdi. 

Ama ‘adalet’ isteyen gençler içeride.

Tweet atanlar içeride.

Muhalif belediye başkanları içeride.

Cumhurbaşkanı adayları içeride… Aylarca iddianamesiz, karanlıkta. 

Katiller dışarıda.

Yasayla!

2020’de, pandemi bahanesiyle, infaz kanunu değişti.

Ve 90 bin suçlu, “iyi hâl” adıyla salıverildi. 

Cezaevleri boşaltıldı. Ama yerleri doldu. 

‘Ekonomi kötü’ diyen iş insanlarıyla…

‘Yolsuzluk var’ diyen gazetecilerle… 

‘Büyüklere hakaret etti’ denilen çocuklarla…

‘Halkı kin ve nefrete’ sürüklemekle yaftalanan sokaktaki sıradan insanlarla…  

Evlerimiz hapishaneye döndü, bileklerimize elektronik kelepçeler vuruldu.  

Normal! 

İki evladını katletti adam. 16 yıl yattı. 
Aramızda…  

Ne kelepçe,  

Ne gözetim,  

Ne ev hapsi…  

Peki ülkenin vicdanı? 
O hâlâ içeride. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir