Akciğer röntgeni çektirecek parası olmayan büyük yazar… – Uğur Dündar

Önceki gün, Kuzey Ege’de, dağ başında yaşayan, hayatını roman yazmaya adamış Hasan Baran kardeşimle konuşuyordum.

(Bana göre Türkiye’nin en başarılı roman yazarı sıralamasında rahatlıkla ilk 3’e girmesi gereken bu büyük yazar, maalesef eserlerine hak ettiği değeri verebilecek bir yayınevini henüz bulabilmiş değil.)

Hasan bir süredir yakalandığı şiddetli gribi yenmeye çalışıyor. Telefon konuşmamız sık sık ciğerlerini parçalarcasına kopan öksürük nöbetleriyle kesilince, bir hastaneye gidip akciğer röntgeni çektirmesini önerdim.

Meğer bulunduğu yöredeki devlet hastanesinde bu tür görüntülemeler için 6 ay sonrasına randevu veriliyormuş!..

★★★

Hayatımın bir bölümü Yeşilköy’de geçti.

Semtte yaşamaya başladığım ilk günlerde öğrendiğim isimlerden biri Dr. Konstantin Kalangos olmuştu. İnsanlar ondan hem başarılı bir hekim, hem de adeta bir iyilik meleği olarak söz ediyorlardı.

Günün birinde soğuk algınlığı geçirince, evinin yanındaki muayenehanesine gittim. Aslında amacım sakinlerin gönüllerine taht kuran, ünü Yeşilköy dışına taşan bu “efsane”yi tanımaktı. Anlatıldığı gibi çok sıcak karşıladı. Titiz bir muayeneden sonra “İstirahat ederseniz kısa sürede geçer” deyip, ilaç dolabına yöneldi. Oradan tıbbi mümessillerin ücretsiz bıraktığı ilaçlardan birkaçını alıp bana vermek istediğini görünce, müdahalede bulunarak “Değerli hocam, lütfen bana reçete yazın. Siz onları gerçekten muhtaç durumda olan hastalarınıza verirsiniz. Ücretinizi ödeyeyim, kimseyi de bekletmeden izninizi alayım” dedim.

Gülerek şu cevabı verdi:

“Bugün benim ücretsiz hasta bakma günüm. Haftanın üç günü böyle yaparım. O nedenle bunları kabul etmek zorundasınız. Uğur Dündar olmanız, bir şey değiştirmez” deyince, mahcubiyetten sesimi çıkaramadım.

2004 yılında vefat eden Dr. Konstantin Kalangos’un adı, şimdi çok sevdiği Yeşilköy’ün bir sokağında yaşıyor…

Ayrıca Kalp-Damar Cerrahisi Uzmanı olan oğlu Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos da Koç Üniversitesi Hastanesi’nde adından başarılarıyla söz ettirdiği gibi, kurduğu Kalangos Vakfı ile de doğumsal kalp hastası çocuklara tedavi imkanı sağlıyor. Bu yönüyle yani insanların hayatına iyiliklerle dokunmada babasının yolunda gidiyor.

Prof. Kalangos, şu sıralarda, benim de konuşmacıları arasında yer aldığım, babasıyla ilgili bir belgesel hazırlatıyor.

★★★

Bu anıt isimlerden birini, değerli Prof. Dr. Murat Dilmener’i ise maalesef koronavirüs salgınında kaybettik.

…İstanbul’da sıradan bir gündü. Hasta, uzun bir koridoru yürüdükten sonra nihayet aradığı odanın önüne geldi.

Nefes almakta zorlanıyordu. Kapıyı çaldı, başını içeriye uzattı.

Sımsıcak bir ses ona “Gel bakalım” diye seslendi.

İçeriye girdi. Parasız olduğunu, sosyal güvencesinin bulunmadığını söyledi.

O bunları hiç duymamış gibi yaptı. Belli ki hastayı utandırmak istemiyordu.

“Şikayetin ne?” diye sordu.

Eliyle karnını bastıran orta yaşlı kadın, “Ağrıyor” dedi.

“Sedyeye uzan, seni güzelce bir muayene edelim!..”

O, görüntüleme tekniklerinin yeterli olmadığı yıllarda, adeta gözüyle teşhis koyan dahiliye uzmanlarından biriydi. Teşhisteki başarısı efsane gibi, dilden dile anlatılıyordu.

Üzerinde “Numunedir, parayla satılmaz” yazılı birkaç kutu ilacı dolabından alıp, kadına uzattı. “Bunları kullan, 15 gün sonra tekrar gel” diyerek uğurladı.

★★★

Eskiler “İyilik yapın, o yol alır” derler ya, tam da öyle oldu. Bu özelliğiyle kısa sürede yokluk içinde yaşayan hastaların umudu haline geldi. Artık kapısında kuyruk oluşuyordu. Yoksul hastalar kuyruğu…

Yıllar, yılları kovaladı.

2004’ün sıradan bir gününde yine kapısı çalındı.

Yumuşacık ses tonuyla “Gel” dedi.

Bu kez durum farklıydı! Çünkü içeriye girenler takım elbiseli ve kravatlıydılar. Ellerinde siyah çantalar vardı.

“Müfettişiz” dediler. “Hakkınızda şikayet var. Maddi imkanı olmayanları muayene ederek devleti zarara uğratıyormuşsunuz!.. Savunmanızı almak için geldik!..”

Aklına hiç gelmeyen bu suçlama karşısında acı acı güldü. “Bu ülkede yoksulları parasız tedavi etmek ne zamandır suç oldu” diye geçirdi içinden. Her zamanki nazik tavrını sürdürerek “Ne istiyorsanız sorabilirsiniz, hayatımda hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yok” diyebildi.

Büyük (!) soruşturma tamamlandı. “Devleti zarara uğratmak” suçundan yargılandı. Yıllarca süren dava sonuçta düştü!..

★★★

O, yetiştirdiği tüm öğrencilerine hep aynı şeyi öğütledi:

“Kapınızı çalanı geri çevirmeyin… Derdini dinleyin, muayene edin, ilacını verin. Ve güler yüzle yolcu edin. Gülen yüzünüzü hastalarınızdan asla esirgemeyin…”

Covid-19’a yakalandığında öğrencileri melek kalpli hocalarını kurtarabilmek için müthiş bir gayretle çırpındılar, gece gündüz başından ayrılmadılar, ama ne yazık ki kurtaramadılar.

★★★

Yine günümüze dönelim:

Hayat pahalılığının pençesinde kıvranan milyonlar için “efsane” doktorların değeri bugün daha iyi anlaşılıyor.

Baksanıza, dünya çapında bir romancı olmasına karşın Hasan Baran’ın özel bir hastaneye gidip akciğer röntgeni çektirecek parası yok!

Ne diyeyim?

Bu muhteşem yazarı keşfedip hakkını vermeyen yayınevleri utansın…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir