1 Mayıs işçi bayramının, anlam ve önemine göre kutlanmadığına, göstermelik kutlamalarla geçiştirildiğine, bir kez daha şahit olduk. Saray’da yapılan ama Taksim’de engellenen kutlamalardan, açlık sınırının 24 bin TL’yi aşmasına kadar her şey, siyasi iktidarın işçi ve emeğe nasıl baktığını gösteriyor.
1 Mayıs işçi ve emek bayramı, AB ile yakınlaştığı dönemde, AKP tarafından resmi tatil ilan edildi. Ancak hiçbir zaman 1 Mayıs’ı, işçilerin ve halkın gönlünce kutlamasına izin verilmedi. Dün de resmi tatil olmasına rağmen, işçiler başta, kimse rahatça İstanbul’da istediği yere gidemedi. İşçi sınıfı için sembolik önemi büyük Taksim Meydanı’nda kutlamalara, yine izin verilmedi.
İşçi sendikaları ayrı ayrı illerde, farklı alanlarda, gerçek güçlerini dağınık gösteren toplantılar yaptılar ama Taksim Meydanı’na toplu halde giremediler. Ama halkın “Saray” diye bildiği Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde “Himayelerinde 1 Mayıs kutlamaları” yapıldı.
YARATILAN KRİZLERİN FATURASI EMEĞE KESİLİYOR
Bu toplantıya TİSK; TOBB, TESK gibi sendika ve birlik başkanlarının davet edilmesi, bunların yaptığı konuşmalar, her şeyden önce olaya “işçinin ve emeğin bayramı” olarak bakılmadığını ortaya koyuyordu. Olayın sınıfsal önemini sulandırmak için böyle yapıldığı, konuyu ekonomik olmaktan uzaklaştırmak için konuşmalarda hamasi değerlere özel vurgu yapılması da bunun ispatıydı.
Saray’da yapılan toplantılarda işçi sınıfını temsil eden tüm sendikalar da tabi ki bulunmuyordu. İşveren örgütlerinin temsilinin ötesinde, sadece siyasi iktidara yakın duran işçi ve memur sendikaları, Saray’daki toplantıda temsil edilmişti.
1 Mayıs’a tüm dünyada anlamını kazandıran, sınıfsal bilince sahip sendikalardır. Bizdeki benzer, emeğe sınıfsal olarak bakan işçi ve memur sendikaları ise yine dışlandılar.
Belli ki 19 Mart’ta başlayan muhalefete siyasi baskı operasyonlarının yarattığı toplumsal rahatsızlıklardan da çekiniliyordu. Bu nedenle her zamankinden daha fazla önlemler alındığını, birkaç gün önceden “Taksime çıkması muhtemel kişilerin” polis tarafından toplandığına şahit olduk. Taksim’e çıkmaya çalışan, önceden alamadıkları göstericileri de 1 Mayıs’ta içeri almaya çalıştılar.
Emekçilerin bu yaşadıklarına bayram denilemeyeceği çok açık. Bunun somut göstergesi ise 2025 yılı başında net 22 bin 104 TL’lik asgari ücrete karşılık, nisan sonunda açlık sınırının 24 bin 35 TL’ye çıkmasıdır.
Asgari ücret tüm yıl boyunca uygulanacak ama daha ilk 3 ay içinde, bu rakam açlık sınırının altında kaldı. 78.3 bin TL’ye çıkan yoksulluk sınırı ile açlık sınırı arasındaki farkın da giderek açıldığını görüyoruz.
Şimdiye kadar tüm sağ iktidarlar emeğe gerçek değerini vermedi, sürekli sermaye kesimini kayırdı. Ancak hiçbir iktidar, göstere göstere, bu kadar bariz sınıfsal tercihini açıkça belli etmemişti. Mevcut iktidar özellikle son yıllarda ekonominin tüm yükünü çalışanlara ve emeklilere yükledi.
Şimdi bu sınıfsal tercihini ilelebet sürdürebilmek için, sürekli iktidarda kalacağı, seçimlerin göstermelik hale geleceği bir iklimin arayışında olduğu gözleniyor. İşte bu niyeti gördüğü için, yaşatılan her krizin faturasını artık ödemek istemeyen işçiler ve emekliler, öğrencilerle birlikte artık toplumsal tepkilerini göstermeye başladılar.